Ana içeriğe atla

ÜTOPYA-THOMAS MORE

 



Thomas More'u ilk Mina Urgan okurken duymuş ve aklımın bir köşesindeki okunacaklar listesine kaydetmiştim.Kitap almama orucumu, yaz tatilimde üç kitap için bozdum Bunlardan biri de Ütopya' ydı.

1516 da-yani bundan tam tamına 504 yıl önce  yayınlanan ve İngiliz Klasikleri arasında sayılan bu kitabı Suat Ertüzün çevirisinden okudum. Kitap iki bölümden oluşuyor.İlk bölümünde More, dostu Raphael ve Peter'ın toplumsal sorunları tartışmalarından ve alternatif çözümler sunmalarından oluşuyor. O dönemde hırsızlığın cezası idammış ve bunun adil olmadığını, cezanın idam kadar ağır olmaması gerektiğini tartışıyorlar örneğin.

Asıl bölüm ise ikinci bölüm. Bu bölümde Raphael, gidip bir süre yaşadığı Ütopya adlı ülkeden söz ediyor. Ütopya, olmayan ülke anlamına geliyor. Bu ülke farklı bir ülke:

-54 şehirden oluşan bu ülkede tarım çok önemli. Her yurttaş tarımı bilmek zorunda. Kırsaldaki çiftlik evlerinde iki yıl çalışıp tarım öğreniyorlar. Bunun sonunda şehirlerine dönüyor ve yerlerine başka bir grup insan geliyor.

-Şehirlerde özel mülkiyet yok. Evler, yurttaşlara kura ile veriliyor, on yılda bir başka bir eve geçiliyor.

-Her otuz hane bir vekilharç seçiyor, belediye başkanını ise bu vekilharçlar seçiyor.

-Kadın -erkek herkes çiftçiliği biliyor bunun yanında ikinci bir meslek eğitimi daha alıyor. (Kadınların eğitim alması, iş gücüne katılması önemli. Kitabın 1516 yılında yazıldığını unutmamak gerekiyor.)

-Herkes kaliteli kumaştan yapılmış aynı giysiyi giyiyor.

-Ülkede herkes çalışıyor. Aylaklık eden olmadığından çalışma süresi günde altı saat. Köle gibi çalışan kimse yok.

-Üretilen ürünler bir depoda toplanıp sonrasında dükkanlara dağıtılıyor. Hane sorumlusu ailenin ihtiyacı kadarını gidip bu dükkanlardan karşılıksız alıyor. Kıtlık korkusu yaşamadıklarından istifleme ihtiyacı duymuyor, ihtiyaç duymadıkları ürünleri almıyorlar.

-Yemekler yemekhanelerde topluca yeniyor. İsteyen kendi evinde yese de bu uygunsuz davranış olarak görülüyor.

-Seyahat izin belgesi alınarak ülke içinde serbestçe seyahat ediliyor. İzin belgesi verilmesinde vatandaşların  toplumsal sorumluluklarını aksatıp aksatmayacağına bakılıyor.

-Üretilen ürünlerin fazlası ihraç ediliyor. Sürekli üreten ülkede bolluk olduğundan ve ürünler yurttaşlara eşit dağıtıldığından ülkede yoksulluk ve dilencilik yok.

-Gümüş ve altın ülkede itibar görmüyor. Tabiat ana, toprak, hava, su gibi nimetlerini şefkatle ve bile isteye önümüze koymuş, altın-gümüş gibi işimize yaramayan şeyleri  de gözümüzden saklamış diye düşünüyorlar.

-Suç işleyenler köle olarak çalıştırılıyor. 

-Rahip veya resmi görevli onaylarsa hastalar için ötenazi hakkı var. 

-Herkesin istediği dine inanma özgürlüğü var. (Ruhun bedenle birlikte öldüğü, evrenin amaçsız olduğu ve amaçsızca işlediği öğretisine benzeyen inançlar yasak. Bunun insan ruhunu küçülttüğüne inanıyorlar.)

Ütopya'da savaşa kadar her şey ayrıntılı olarak anlatılsa da benim ilgimi çekenler bunlar oldu. Ütopya ülkesinde beni şaşırtan sistemden çok buna uyum sağlayan insanlardı. Herkesin tek tip giyindiği, toluca yemek yediği, devletin her şeye karıştığı sistem bana sıkıcı gelse de yazar Ütopyalıların mutlu insanlar olduklarını söylüyor. Hem yoksulluğun, dilenciliğin olmadığı bir ülke için insanlar, tek tip giyinip sıkıcı olma fedakarlığını da yapsın artık.

Bunun dışında 1516 da yazılan kitapta insanların açgözlülüğü, para için her şeyi yapacakları, servetlerinden dolayı zenginlere tapmaları, birinin şapkasını çıkarması gibi boş jestlerden hoşlanmaları gibi konulara değinmiş. Yani bugünkü insan zaafları neyse o zamankiler de aynıymış. Sanırım bir gün Merkür'e filan da yerleşsek hala bunları konuşuyor olacağız. 

Ütopya'yı okuduğumda Thomas More'un yaşamdaki sorunlarla dertlenen biri olduğunu düşünmüştüm. Oysa çok neşeli, ailesine düşkün biriymiş. Erasmus'un arkadaşıymış. Mina Urgan'ın buradaki yazısı More'un hayatı ile ilgili. Ne yazık ki Kralı; İngiliz Kilisesi'nin başı olarak kabul etmemiş, bu nedenle 57 yaşında idam edilmiş :((
    


Yorumlar

  1. çok önemli de miii. düşünsene adam bize ütopya sözcüğünü armağan etti yaaaa ve hiç unutulmuyoor :) oblomov sözcüğü gibiii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. okurken tam anlamamıştım ama düşününce müthiş bir kitap. oblomov'u da az önce öğrendim. onu da okuyayayım :)

      Sil
    2. oblomovluk yapma okuuuuu :)

      Sil
  2. ayrıcaa mina urgan müthişli bi hocaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. dinazolarını okumuştum. renkli bir kasınmış. eskiler çok bilgili oluyorlarmış :)

      Sil

Yorum Gönder