Açık camdan kuş cıvıltılarının duyulduğu, görünüşte güneşli ama içten içe üşüten bir haziran günü. Bu sene yaz gelmeyecek gibi... Odasının penceresinden bahçedeki renk renk güller görünüyor. Mayısta açan güller de, soğuktan haziranda açabildi.
Derken bahçeye iki kişi giriyor. Beyaz güllerden koparıp yere atıyorlar. Kötülük değil mi bu? Neden peki? Kötülük üzerine düşünürken aklına dün geliyor. Her şeyin ters gittiği zamanlar, insanların samimiyetine inancı kalmamış, gösterdiği iyi niyet zayıflık olarak algılanmış, sınırları ihlal edilmeye çalışılmış... Asık suratla mesafe koymaya çalıştığı zamanlar...Etrafındakilerin- özellikle eşinin güvenme, inanma, sert ol, acıma diye diye içinde kalan yaşam sevinci kırıntılarını da pipetle çeker gibi yavaş yavaş çektiği zamanlar...
Yüzü gülmüyordu son zamanlarda. Yine de yapması gerekenleri yapmaya çalışıyordu. Okuduğu kitaptaki altını çizdiği cümleleri hatırladı: " ...Her zaman bir insan olmuştum ve güçsüzdüm. Yapabildiğim tek şey devam etmek olmuştu.Dayanmak. Sağ kalmak." Bu aralar bunu yapıyordu. Aslında bu aralar değil, bir yıla yaklaşıyordu.
Yine dağıldı düşünceleri. "Ah şu monkey mind'ım " diye düşündü, sonra saçma sapan ifadesine gülümsedi. Aklı tekrar düne gitti. Kuaföre giderken susamış, su almak için bir mini markete girmişti. 10 TL olan suyun ödemesi için tek tek bozuklukları saydıktan sonra uzatıp satıcının sayıp onaylanmasını beklemişti. "Siz saydıydanız gerek yok" demişti gözlerinin içine bakıp gülümseyerek. Gençten, temiz yüzlü, kalın çerçeveli gözlükleri olan bir çocuktu. Güvenmesi,gözlerinin içine bakması, gülümsemesi? Kadının uzun zamandır beklemekten vazgeçtiği bir nezaketti bu.Bir anda "dank" etti bir şeyler. Nedensiz mutlu oldu, dünya güzelleşti hemen. Sonra içindeki "kara" sesi çağırdı: İnanma, gevşeme, zayıf olma, gülme, sert ol..İç çekti, içindeki sese uydu, yürümeye devam etti. Bir tarafı da soruyordu: "Her şeyim mi yanlış? Bu işkence neden?"
Yorumlar
Yorum Gönder