Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ACEMİ YOGİNİN EL KİTABI-ESRA E. KARAOSMANOĞLU

  Yogaya başlamam 2013 yılı olmalı. İş hayatım beni tüketmiş, sabahları yataktan zor kalkar olmuştum. Her yerim sızım sızım sızlıyordu. Yoga iyileştirdi. Yine sorunlarım oldu ama yoga beni hep ayakta tuttu yataklara düşmedim. Yataklara düşmedim de kitaplara düştüm. Bir sürü yoga kitabı almıştım. Bu da onlardan biriydi. Aldım ama yarım bıraktım.  O zaman çok sarmamıştı. Bugün kitabı okuduğumda zaten yazılanları öğrenmiş olduğumu görüyorum. Yaşayarak öğrendim ve yaşayarak öğrenmek okuyarak öğrenmekten daha güzelmiş. Kitaptan aşk okumakla, aşka düşmek bir olmaz tabii kii. Neyse işte… Bu kitabı zamanında okusaydım  önceden bilmiş ama anlamamış olacaktım. Yine de yogaya yeni başlıyorsanız doğru  kaynak bu.  Kitapta yoganın ne olduğu, yoga felsefesi, et yenir mi yenmez mi, kundalini nedir,asanalar, nefesler, meditasyon ile ilgili başlangıç seviyesinde bilgiler var. Yazar kendi yoga yolculuğunu ve öğrencilerinin izlenimlerini de anlatmış. Yoga deyince sadece asanalar-duruşlar anlasak ve benim

HAFİFLEME PROJESİ-4

  Zaman koşuşturup dursa, olan bitenden odaklanma sorunu yaşasam da  hafiflemekten vazgeçmiş değilim. Geçen sonbaharda ilk defa yazlıklarımı daha düzgün yerleştirmiştim.  Yaza girerken acil birkaç ince kıyafet lazım oldu, açtım hurçlarımı, kolayca buldum aradıklarımı, mis gibi, gerekenleri çıkardım, kalanları kaldırdım, şipşak halloldu her şey. Düzelttiğim çekmecelerden bir şeyler gerekiyor, açıyorum çekmeceyi,  her şey yerli yerinde, az, ferah, boşluklu. Strese neden olmadan, ekstra zaman gerekmeden işlerimi yapmak dururken neden zorlaştırayım ki hayatımı? Zaten fark ettim ki üç beş eşya ile yaşıyorum, kalanları yük etmek niye? Yani sevgili blog, ben devam ediyorum. Eğer hobilerimi mesleğim yapmış olabilseydim, muhtemelen bunlara gerek kalmayacaktı. Ama ruhumun istedikleri ile aklımın seçtiği yol farklı olunca, mecbur ruhu da doyurmak gerekiyor.  Okumak, yazmak, yoga yamak için zaman ayırmak gerekiyor. Her seçimimle başka bir seçimden vazgeçmem gerekiyorsa, ev işlerinin yükünden vazge

AVATAR-SON HAVA BÜKÜCÜ (NETFLIX DİZİ)

  Avatar’ın filmini izlememiştim. Instagram’da çizgi filminden sıklıkla güzel alıntılara rastlıyordum. Dizisini de görünce izlemek istedim. Avatar bizi bu dünyadan alıp , başka dünyalara taşıyan dizilerden.   Yaratılan atmosfer, efektler çok güzel. Oyuncular da bence oldukça başarılı. Yalnız animasyon uyarlaması olduğundan, 40 küsür yaşındaki bireylere çocuksu geliyor, görsel olarak müthiş bulduğum dizi, konu olarak tatmin etmiyor. Instagram alıntılarına bakarak animasyonundaki felsefenin daha doyurucu olduğunu, dizisininse aksiyon olarak doyurucu olduğunu söyleyebilirim. Dizinin konusu ise şöyle: Simyanın dört elementine hükmeden toplumlar var: ateş, toprak, su ve hava. Dört elemente, dört ayrı halk hakim. Su halkı suyu, hava halkı havayı bükebilir. Her dönem bir halktan tüm elementlere hükmedebilen bir Avatar çıkar ve dünyada barış ve huzuru sağlar. Sıra “hava” halkından birinin Avatar olmasındadır. 12  yaşındaki Aang ortalıkta mutlu mutlu gezinip oyun oynarken üstadı Gyatso çağırıp

COMO GÖLÜ

Son aylar öyle  koşturmacalı geçti ki, kış tatilimi unutmadan yazabilecek miyim merak ediyorum. Neyse… Colmar dan sonra ikinci durağımız Como’ydu. Buraya ulaşmak için Basel’den Flix Bus otobüslerine bindik.10 Euro’ya şehirden şehire  seyahat edebileceğimiz otobüsleri ilk defa denedik, oldukça kolay ve güzel bir seyahat şekliymiş, bundan sonra da kullanırız sanırım. Sadece otobüsler bana biraz soğuk geldi, montumu çıkaramadım.  Basel’den Como’ya giderken Alp dağlarından geçiyorsunuz. Yol uzun olmasına rağmen manzara güzel olunca keyifle seyahat ettik.  Alpler'de bile kar yoktu ne yazık ki .  Como’ya geldiğimizde günün yarısı bitmişti. Otobüsten indiğimiz istasyondan Como’ya geldiğimizde  bizi ilgi çekici eller heykeli karşıladı. Burada saçma sapan fotoğraflar çekip güldük bolca. Otelimiz meydandaydı. Meydanlar Avrupa şehirlerinde en sevdiklerimden.  Hemen her şehirde büyüklü küçüklü meydanlar var. Eskiden buralarda kabarık elbiselerle vals yapıldığını hayal ederim hep. Şimdiyse kafe

ONE DAY(NETFLIX DİZİ)

 Dex ile Em’in hikayesine tesadüfen rastladım. Meğer hikayesi ünlü bir kitapmış, öncesinde sinemaya da aktarılmış. En başta kadın başrol, erkeğe göre  soluk gelse de zamanla Em’i çok sevdim. Dizi hem kalbimi ısıttı, hem üzdü. Sevmek ve sevdiğini gösterebilmek sanatı diye bir şey var. Dex'le leEm arasındaki sevgi bağını hissettim, sevgiyi hissetmek bana iyi geliyor, dünyaya bağlıyor. Belki tekrar izlerim. Yumuşak, büyük kahramanlıkların olmadığı, sıcak bir dizi.  Tüm detaylarını yazdım . İzlemek isteyen okumasın😊 Sevgiye dair umutları yeşerten bu hikayede,  Dex yakışıklı, dışa dönük, eğlenceli bir tiptir. Em ise içe dönük, entelektüel, dünyayı ciddiye alan bir insandır. Mezuniyetlerinde karşılaşıp birbirinden etkilenirler, gece Em’in yurttaki odasında sonlanır. Ve fakat Em ciddi sorularıyla bütün büyüyü bozar ve aralarında hiçbir şey olmadan ayrılırlar. Telefon numaraları aldıklarından iki sevgili değil de iki iyi arkadaş olarak devam ederler. Her şeyi birbirleriyle paylaşır, berab

KENDİNE AİT BİR-ODA-VIRGINIA WOOLF

Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı. İyi ki okumuşum. Virginia Woolf'tan "kadınlar ve kurmaca" hakkında yazması istenir. Daha sonra kadın hareketinin el kitaplarından olacak bu kitapta Woolf, kadınların o dönemde neden edebiyatta fazla yer almadıklarını, kitaplardan iz sürerek açıklamaya çalışır.  O dönemde kızları kabul eden bir kaç kolej vardır. Para kazanmak erkeklerin tekelindedir, kadınlar küçük yazı işleri yaparak para kazansalar bile hukuk, kazandıkları parayı kendilerinde tutma hakkını vermemektedir. Woolf bile teyzesinden kalan miras sonrası karnını doyurma derdinden kurtulup, gerçek yazına yönelebilmiştir. Bu nedenle kendi parasına sahip olmasınının onu , kadınlara oy hakkı verilmesinden daha çok mutlu ettiğini söyler. Woolf, edebiyatta kadının izini sürdükçe kadınlar hakkındaki pek çok kitabın erkekler tarafından yazıldığını fark eder. Bu kitapların çoğu kadınların nasıl iffetli davranması gerektiği veya ne kadar yeteneksiz oldukları hakkındadır. Woolf e

DÖNÜŞ-AYŞE KULİN

  Ayşe Kulin ilk gençliğimden beri okuduğum bir yazar.Adı Aylin, Füreya,Türkan, Tutsak Güneşi, Sevdalinka'yı okudum ve çok sevdim. Bence hepsi dolu kitaplardı.  Dönüş  ise Ayşe KULİN'in bir olayın taraflarının bakış açılarını ayrı ayrı ele alan dörtlemesinin üçüncü kitabı. İlk kitap Gizli Anların Yolcusu'nu okumuş, iyi zaman geçirmiş ama pek de doyurucu bulmamıştım. İki ay önce tatile giderken  yanıma hafif, yormayacak, kolay okunacak bir kitap olarak aldım ve yanılmadım. Kitap oyalıyor ama sonrasında bir şey kalmıyor. Aslında dörtlemenin konusu çok çarpıcı. Evli ve bir genç kız babası İlhami, eşini önce iş arkadaşı Handan'la, sonrasındaysa yine iş arkadaşı Bora ile aldatıyor. Üstüne üstlük kızı Derya 'da Bora'ya aşık. Eşinin olayı öğrenmesi, Bora'nın ölümü, sonrasında eşinin kızı Derya'yı babasından uzaklaştırmasının ardından  Dönüş 'te olayları Derya'nın öğrenmesi, babasını bulması ve babası ile yüzleşmesi anlatılıyor.  Olaylar anlatılıyor ama

YORGUN KADIN

 -Bıktım, bıktım artık! Yeter, arama beni! Ağlayarak kapattı telefonu. Sesi ofiste yankılanmış, herkes tuvalet kapsının önüne toplanmıştı. Utanmıyordu artık… Yaşamaya çalışmaktan utanmaya hali kalmamıştı. Herkesin babası bu kadar yük müydü hayatında? Yaptıkları yetmiyor olmalıydı. 35 yaşında, babası hala peşindeydi. Bazen çocuk olan o mu, ben miyim diye düşünüyordu. Çocukken çok eziyet ederdi babası. Ceviz kabuklarını çöpe attı diye yediği dayak unutulmazları arasındaydı. Kabuklar  sobada yanmalıymış. Ne büyük bir suç Allah’ım? Sonrasında mutsuz baba evinden kaçmak için, sevmediği bir adamla evlendi. Sevmediği adam güvenmedi ona. Cilveli, alımlı bir kadındı. Bir kızı oldu. Adamın dayağından bıktı, daha kızı bir yaşına girmeden boşandı adamdan. Sonrası ferahlık. …O öyle sanmıştı. Bir araba aldı kendine, artık özgürdü. Daha rahat giyiniyordu. Süslenmeyi oldum olası sevmişti. Bir adam sevdi.. Çok sevdi. Öyle böyle sevmedi. İliklerine kadar sevdi.  Hayatının en mutlu günleriydi. Adam polis

HAFİFLEME PROJESİ-3

Geçen hafta iş yerinde yoğun bir haftaydı. Biriken işlerimi azaltmaya çalıştım. Eve turşu gibi gittiğimden pek fazla eşyalara odaklanamadım. Dün  uzun zamandır bekleyen domates sosları vardı, bozulmuşlardır diye içim giderek onları attım. Üçüncü yıla döneceklerdi. Kızdım kendime, düzgün yemek planı yapıp kullanmadım diye. Her gün olmasa da istemediklerime “hayır “ dedim, dünya durmadı, hayat devam ediyor. Cilt bakımı için aldıklarım vardı, aynanın önünde, kullanmıyorum da, rahatsız ediyor beni,onları bitirme kararı aldım.  Bu hafta çok verimli değildi. Ama hayat da iki ileri bir geri zaten. Vazgeçmiş değilim 😊

İZLEDİKLERİM

  BODIES(NETFLIX DİZİ) Bodies , Netflix'in İngiliz yapımı, 8 bölümlük mini  dizisi. Dört farklı yılda (1890-1941-2023 -2053 yılları), dört detektif aynı yerde, aynı şekilde, aynı adamın cesedini bulur. Bu nasıl olabilir? İzleyiciler olarak şaşırır kalırız. Eşimle zamanda yolculuk konulu dizileri seviyoruz. Bunda da zamanlar arası geçiş var. Dizide düğüm çözülüyor  ama açıkçası ben sevmedim, mantıklı bulmadım, karmaşıktı. Zaman yolculuğu gerçek dışıyken çözümde mantık aramak saçma ama insan zihni mantıklı kandırılmak istiyor sanırım. Dizideki zamanlardan en çok 1890 ı sevdim. Renkler naturel ve her şey sadeydi. 1941 karanlık, 2023 ve 2053 yılları çok renkliydi.. THE FALL (DİZİ) The Fall , İrlanda yapımı , üç sezonluk bir suç dizisi. İrlanda' da eğitimli kadınlar, öldürüldükten sonra süslenip, oje sürülüp, estetik bir şekilde  sergilenmektedir. İrlanda polisine yardımcı olmak üzere seksi, zeki ve bağımsız bir kadın olan İngiliz dedektif  Stella Gibson yardıma gelir. İlk olarak ci

ÇELİŞKİ

 O"yumuşak" bir kedi, Bilge, kendin ol dedi. Kedi,kendi olunca, Herkes hakkını yedi. Kedi, gitti bilgeye. Sordu,hatam ne diye. Bilge dedi "dualite", Çözüm patilerinde. Hani " kendim" olmalıydım, Diye sordu bilgeye. Bilge dedi tek sen yok, Senin kişiliğinde. Çağır "kara" gölgeni, Gerek gördüğünde.

COLMAR

Colmar küçük bir Fransız şehri. Basel Havaalanına 65 km mesafede, buradan ulaşımı kolay. Biz araba kiralayarak gittik. Rotayı arkadaşlar belirlemişti. Öncesinde Colmar hakkında bir bilgim yoktu. Alsas  mimarisi diye bilinen mimariye sahip binaları var. Alman çatısı denilen şirin çatıları, binaların duvarlarında çapraz tahtalarla süslemeler var. Sempatik şehrin içinden Ren nehrinin bir kolu geçiyormuş. Bu nehir, şehri kanallarla böldüğünden Küçük Venedik de deniyormuş.(Bence Venedik’in yanından geçmez.) Alsas Şarap Yolu diye bilinen güzergah üzerinde bulunan Colmar’ın şarapları ünlüymüş. Yarım günlük  zamanımız olan bu şehrin sokaklarında yürümek güzeldi. Pastel renkli evleri, her Avrupa şehrinde olan güzel meydanı, sakin bir havası vardı. Yalnız kış ortasında gittiğimizden mi bilmem  dışarıda insanlar yoktu. Koca meydan bomboştu. Küresel ısınmaya rağmen soğuk, yürüyüşten aldığımız hazzı azaltıyordu. Şehirde bolca yürüdük. Donut dükkanında çalışan, filmlerden fırlamış gibi enerjik, neşe

HAFİFLEME PROJESİ-2. HAFTA

  Fazlalıkları atıp kuş gibi olma sürecim devam ediyor. Bu hafta geçen haftadan kalan ayrılmış giysileri gönderdim. Çalışmayan bir dikey elektrik süpürgesi vardı, onu çöpün yanına koydum, hurdacılar alsın diye. Bir de on yıldır çalışmayan  ama dolapta bekleyen mutfak robotu vardı, ağır olduğundan bir çantaya koyup eşimden çöpün yanına koymasını rica ettim. Eşim daha önce tamire götürüp onarılamayan robotu ilk kez görüyormuş gibi davrandı. Ve tabii ki bunu atmayalım, yaptırırım ben diye arabasına koydu. Bakalım robotun araçtaki seyahati ne kadar sürecek? Bu hafta fazla eşyaları atmanın yanına gereksiz sorumluluk almamayı da ekledim.Günde en az üç "hayır" deme hedefi koydum cumartesi. Salı akşamına kadar sürdürebildim. Salı yine akışa teslim oldum, sel gibi aldı götürdü beni. Bu da diğer sorunum. Cumartesi aldığım kararları salıya akşamına kadar uygulayabiliyorum. Salı akşamı pertim çıkmış oluyor. Bu  "hayır" deme yönündeki irademi biraz daha güçlendirmeliyim. Müdürüm

HAFİFLEME PROJESİ-1

  Bu ara her şey üstüme üstüme geldiğinden biraz daha özgür hissetmeye karar vermiştim. En kolayı maddi yüklerden kurtulmak olduğundan en başta  fazla eşyalardan başlamaya karar verdim. Hafta sonu eşyalarla başladım. 1-Öncelikle uzun zamandır biriktirip bir türlü atık toplama kutusuna götürmediğim sıvı yağları, atık pilleri, plastikleri götürdüm.  2-Üç koca poşet kullanılmış kıyafet ayırıp ikisini giysi kumbarasına attım, bir koca poşeti de bu hafta götüreceğim. 3-Buzdolabında pörsümüş sebze meyveleri attım, buzdolabımı temizledim. Yenilebilecek sebze meyve yensin de bitsin diye alışveriş yapmadım.  4-Bir çekmeceyi düzenledim. Çekmece de bulduğum tohumları saksıya ektim. Çıkıp çıkmadıklarına her gün bakarak kendime yeni bir heyecan yarattım. (yeni bir sorumluluk da tabi.) 5-Sıklıkla evden yemeğimi götürüyordum zaten. Bu hafta biraz daha sıkı tutuyorum. Çarşamba günü itibariyle firesiz devam edebildim. 6-Tatil nedeniyle ara verdiğim  iki öğün beslenmeye tekrar başladım.İlk yemeğimi  öğl

GELİRKEN EKMEK AL-ŞERMİN YAŞAR

  Şermin Yaşar'ı, "Oyuncu Anne" yken tanıdım. Pozitif bakış açısı hayatımı güzelleştirdiğinden takip etmeye devam ettim. Zaman zaman bu kadar pozitif olmasını inandırıcı bulmadığım oldu. Aile ilişkilerini, komşuluk ilişkilerini bana göre fazla göklere çıkarıyor, bu tür ilişkilerdeki iki yüzlülüğü yok sayıyordu. Eski bir reklamcı olan Şermin Yaşar'ın bunu geniş kitlelere ulaşmak için pazarlama stratejisi olarak kullandığını düşünüyorum. Bugünkü dünyada ayıp değil bu. Bugün yaptıklarını yapmasını, müzeler kurmasını sağladı bu.Çabalayan insanlar ilham veriyor ve dünyayı değiştiriyor sonuçta.  Daha önce Göçüp Gidenler Koleksiyoncu'sunu okumuş ve beğenmiştim. İkinci kitabı bu ve ben kitaplarını okudukça yazarı daha çok sevdim. Gelirken Ekmek Al, on sekiz öyküden oluşuyor. Öyküler yazarın sosyal medya paylaşımlarının aksine içimizde ince sızı bırakan, hasta eden aile, insan ilişkilerine ilişkin.Eziyet eden kaynanalar, eşlerine malları gibi davranan erkekler, cimri, yala

YUVARLANAN TOSBAĞA!

Eskiden hal hatır sorulunca "yuvarlanıp gidiyoruz " denirdi. Bir yerde her şey yolunda, rutin, güvendeyim demekti bu. Şimdilerde ben de yuvarlanıp gidiyorum. Ama eski yuvarlanıp gitmeler gibi değil bu. Biri beni tekmeleyip duruyor, kafamı kabuğumdan çıkarıp etrafıma bakmaya zamanım yok, çılgın bir hızla yuvarlanıyorum. İmdaaat! Durdurun dünyayı inecek var! Ocak geçti, kar yağmadı, insanlar evine çekilmedi, herkes bizim şubede...Ühühühüüü...Olmuyor yavaşlayamıyorum...Oysa kışı instagram görüntüleri gibi hayal ediyorum. Sessizlik, sıcak, temiz ev, yavaş akan zaman... Geçen hafta tatildeydim. Colmar, Luzern, Como, Milanoyu gördüm. Dört gün işten uzak kalacağım diye totoma motor taktım çalıştım, yokken işler aksarsa müdür, bir daha izin vermez diye. Döndüm, yine eşek gibi çalıştım, yokken işler birikmiş diye. Bizim ülkemiz böyle ama, K ebapçı yazımdaki gibi. Tatildeyken gördüm ki oralarda telaş yok, sistem var. Mesela lokantaya gidiyorsun, boş masalar çok da olsa istediğin masay