Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #71

Ağaç Ev Sohbetleri'nin 71. haftasının konusu mutluluk.  Kaplan Diary sormuş: Görece bir kavram olan mutluluğun TDK sözlüğündeki karşılığı, " bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan saadet " olarak açıklanmakta. Peki sizin için mutluluk nedir? Mutluluk sürekli olarak elinizde tutabileceğiniz bir şey mi? Dün okuduğum bir kitaptaki egzersiz "mutlu olduğunuz bir anı düşünün " diyordu. Düşündüm, düşündüm, üç beş şey geldi aklıma. Sanırım mutluluk deyince büyük olayları algılıyorum. Modern insanın en büyük sorunuymuş bu. Sürekli mutluluk peşinde koşmaktan mutsuz oluyormuşuz. TDK da benim mutluluk konusundaki çarpık algımı doğrulamış. Mutlu olmak içi "bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli ulaşmamamız" gerekiyormuş.  Elbetteki mutsuz bir insan değilim. Mesela su içmeyi çok severim, büyük bir mutlulukla su içerim. Ama her su içtiğimde mutlu hissetmiyorum. Ya da kar yağdığında, yüzüme çarpan kar soğuğu mutlu eder beni. Ama her kar yağdığın

2020 MUHASEBESİ

Bu seneyi de devirdik. Yıl sonu muhasebesi yapmanın zamanı geldi. Geçen seneki yazımda  dileklerimden ve hedeflerimden söz etmiştim. Şöyle bir baktım da 2020'yi düşününce komik kalmış. 1-İlk hedefim uzakta olan ailemle daha çok vakit geçirmekmiş. Ne çok zaman geçirdik sormayın. Kovid yüzünden komşuya gidemedik ki aile ile görüşelim. İki kere görebilmişim ailemi. Toplam 14 gün :( 2- Daha az çöp çıkaracakmışım:)) Sadece maske çöpümü saysam ooo buradan köye yol olur. Plastik bardak vesaire saymıyorum. Elde olmayan nedenlerden bu da gerçekleşmedi.  3- Daha çok bitkisel beslenmeyi, daha az yemekle doymayı hedeflemişim . Daha çok bitki yedim ama daha az yemek yemedim. Bu da hüsran.  4 -Haftada 3 saat yoga yapacakmışım. Bunu da iki ay yaptım, üç ay yapmadım. İstikrarsızdım. Bu da hüsran.  5- Daha pratik, basit yemekler deneyecekmişim, aslında meze çalışmak istiyormuşum :))) Çok çorba yaptım, basit yemekler yaptım ama bundan mutlu olmadım. 6- Haftada bir blog yazısı yazacağım demişim.Bun

KELİME OYUNU 4

  Kırmızı Ruh ve Deep Tone'un başlattığı Kelime Oyunu'nun dördüncü hafta kelimeleri  Benim Düşüncelerim -Hanife Ertaş'tan gelmiş: Yeşil-şiir-baharat-yol-sabah. Kelimeleri çok sevdim :)) Bundan tam 15 yıl önce, eşimle evli değilken her akşam iş çıkışı Ankara Karanfil sokakta buluşurduk. Orada bir çocukla karşılaşırdık. Çok tatlı, romantik, tam bir şair ses tonuyla "Şiir sever misiniz? Kendi kitabım" diye insanlara kitabını tanıtmaya çalışırdı. Şiir denince benim aklıma hep o kişi gelir. Bu hafta o çocuktan esinlenip yazdım. Benim öyküm mutsuz bitti, umarım Karanfil Sokaktaki şair çocuk istediğini almıştır hayattan.  ŞAİR ÇOCUK Akşam yol da rastladı, Yeşil gözlü çocuğa. " Şiir sever misiniz?" Diyordu insanlara. Kimse dönüp bakmadı. Tek bir kitap almadı. Şair çöktü oraya. Başladı ağlamaya. Adam gitti yanına: "Şair Çocuk ağlama! Şiir karın doyurmaz , Öğrenmedin mı daha?" Adam bir kart uzattı, Baharat  Pazarlama. "Sabah gel hemen başla"

KORKU-STEFAN ZWEIG

Satranç'tan sonra Korku, Zweig 'dan okuduğum ikiinci kitap. Arkadaşımın hediyesi bu kitap da Satranç gibi çabucak bitti. Zweig bu kitapta "korku" duygusunu tartışıyor. Bunu da ana karakter Irene üzerinden yapıyor. Irene'nin kocası avukattır. İki tane çocuğu, evinde hizmetçi ve mürebbiyeleri ile birlikte rahat bir yaşam sürmektedir. Yalnız bu rutin hayat Irene'ye yetmez ve aşık olmasa da bir piyanistle kocasını aldatır. Piyanistin evinden çıktığı bir gün, bir kadın  piyanistin sevgilisi olduğunu söyleyerek yolunu keser. Irene çok korkar ve para vererek kadını savuşturur. Yalnız kadından kurtulamaz . Her seferinde daha fazla para isteyen Irene'nin evine kadar gelir. Artık günler Irene için kabus gibi geçmektedir.Her gün gerginlik içinde, hükmünü bekleyen bir mahkum gibidir.  Bu arada  kocası Irene'ye çocuklarını cezalandırdıkları bir olayda   ile şöyle bir örnek verir: ".........çünkü bu zor gelse de, cezalandırıldığı andan itibaren içi rahatlamışt

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #70

  Ağaç Ev sohbetleri'nin 70. hafta konusu Andromeda 'dan: Konu her ne olursa olsun, kişi veya nesnelere ikinci şans verilmeli mi? Soruyu kendime sorduğumda, konu ne olursa olsun ön şartı olunca aklıma  "hayır verilmemeli"  cevabı geliyor.  Konu önemsiz, hoş görülebilirse, rahatsızlık veren dost bir kişiyse tabii ki ikinci şans verilmeli, dostluklar kolay kurulmuyor çünkü. Eften püften şeylerle insan eleyecek olursak, ooo işimiz var. Kimsecikler kalmaz. Böyle şans vermemci tipler var. Kendileri kusursuz (!) olduklarından herkesi kırıp geçiriyorlar, sonra tek kişi kalmıyor yanlarında. Konu önemsiz, ama kişi dost değilse ikinci şans verilmese de olur. Kişinin hayattaki yeri önemli burada. İyi anlaşmadığım biri olsa da iş arkadaşımsa, önemsiz bir konuda kusuru olduysa ikinci şans verilmesinden yanayım. Çünkü uzun saatleri birlikte geçiriyoruz,asgari yüz yüze bakacak kadar diyalog olması gerekiyor. Bir de karakterimizi oluşturan kırmızı çizgilerimiz var. Bunlar önemli ko

DEDEM BİR KİRAZ AĞACI-ANGELA NANETTİ

  Korona olduğumu duyan , şimdi Ankara’da yaşayan lise arkadaşım “sana yemek gönderemiyorum, iki kitap gönderiyorum”  diyerek  göndermişti  Dedem   Bir Kiraz Ağacı’nı . Hep incedir, benim pek aklıma gelmiyor bu incelikler. İtalya’ nın ödüllü yazarı Angela Nanetti’nin 1998 de yazdığı bu kitabı Sema Tuksavul çevirmiş. Çeviri o kadar iyi ki kahramanların isimleri dışında yabancı bir kitap okuduğunuzu fark etmiyorsunuz. Dedem Bir Kiraz Ağacı aslında bir çocuk kitabı. Büyüklerin de okuyabileceği, sımsıcak duygular hissettiren bir kitap bu. Kitabın kahramanı Tonino’nun şehirde yaşayan dede ve babaannesinin yanında köyde yaşayan dede ve anneannesi vardır. Şehirdekileri sıkıcı bulan Tonino, köydeki dede ve ninesine düşkündür. Haksız da sayılmaz hani. Dedesi çok çılgındır. Annesi doğduğunda bir kiraz ağacı dikmiş ona Felice adını vermiştir. Otomobil almayı reddeden dede, köyde işlerini hallettiği kamyonetiyle şehre gelip gitmektedir. Anneanne ise tavukları ve kazları sever. Özellikle kazl

KIRMIZI PAZARTESİ-GABRIEL GARCIA MARQUEZ

Kırmızı Pazartesi , Gabriel Garcia Marquez 'den okuduğum ikinci kitap.  Daha önce Benim Hüzünlü Orospularım 'ı okumuş, pek beğenmemiştim. Şimdi düşününce kitapları değerlendirirken, kurgusuna, anlatım tarzına değil de konusuna bakıyorum sanki. Benim Hüzünlü Orospularım da da konuyu içime sindiremediğimden (yaşlı adamın kendinden küçük fahişelerle yatmasına gönlüm razı gelmediğinden) beğenmemiş olmalıyım. Neyse.. Kırmızı Pazartesi, Kolombiyalı   yazarın çocukluğunda gerçekten yaşanan bir namus cinayetini anlatıyor. Kitabı okurken Kolombiya'ya göçmüş çok sayıda Arap olduğunu, bunlara Türkler dendiğini öğrendim. Çok beğendiğim Kolombiyalı şarkıcı Shakira'nın babası da bu Araplardan olmalı.  Bunun dışında, Orta  doğu 'dan farklı yerlerde namus cinayeti olmasına şaşırdım. 1982 Nobel Edebiyat Ödülü kazanan kitap bir çırpıda bitiyor. Bu kitabı tanımlamam gerekse tuhaf derdim, çünkü cinayeti anlatmasına rağmen sanki bunu mizahi bir dille yapmıştı. Ya da bana öyle geldi. Kon

KELİME OYUNU # 3

  Kelime Oyunu'nun 3. hafta kelimelerini   Kendi Dünyasında  önermiş:  Za mbak-Hayal-Diyar-Özgürlük-Dilek SİLAH SESİ Yeşilevler ,  eskiden memurların tercih ettiği, altı-yedi katlı apartmanların bulunduğu nezih bir mahalleydi . Ama artık eski cazibesini kaybetmişti. Apartmanlar kırk yaşına gelmiş, eskimişti. Memur kesim terk etmiş, mahallenin sosyo kültürel yapısı değişmişti. Eskilerden üç-beş aile kalmıştı. Akan çatılar, boyası dökülen binalar vardı ancak binalarda yaşayanların onlarla uğraşacak ne parası, ne mecali, ne de buna yönelik hevesi vardı.  Olayların geçtiği gün bu mahallede hayat her zamanki gibiydi.  Son bir aydır aşk acısı çeken ve acısını Ahmet Kaya şarkılarını bangır bangır çalarak dindirmeye çalışan Diyarbakırlı Bakkal Diyar, son ses mahalleyi inletiyordu: ".....Acı çekmek özgürlük seeeee Özgürüz ikimiz deeee...," Alışverişe giden, işe giden insanlar, sokakta oynayan çocuklar..Sokak kedileri, köpekleri ve Ahmet Kaya... Mahallede her şey  olağandı. Sonra

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #69

  Ağaç Ev Sohbetleri'nin 69. hafta konusunu Makbule  Abalı önermiş: EVLİLİKLERDE BOŞANMA VE AYRILIKLAR Evlilik konusunda kafam biraz karışık. 15 yıldır tanıştığım eşimle 13 yıldır evliyim. Cumartesi günü üç saat mutfakta yemek yapıp ayaklarımı hissetmeyecek hale geldim, akşamında Samipaşazade eşim yemeklerin hiç birini beğenmediğini belirterek yemedi. Deli oldum. O gün mahkeme kurulsaydı onu boşardım.  "Dedemin Kiraz Ağacı" kitabını okuduğum bugünse anneanne ve dedenin evliğinde bizi gördüm, kalbim yumuşacık oldu. Eşimle ortak ideallerimiz, hayallerimiz var. İki iyi arkadaşız. Birlikte iyi vakit geçiriyoruz, sıkılmıyoruz. Böyle düşününce de iyi ki evlenmişim diyorum. 13 yıllık evliliğim böyle geçiyor işte: Bir çok şanslı hissediyorum kendimi, bir de kapana kısılmış fare gibi, kaçamıyorum sanki. Sanırım normal olan bu.Evlilik hiç kolay değil çünkü. Özellikle ilk yıl çok zorlandım. Her akşam ağlardım. İki yıllık bir ilişkimiz olmuştu ama evlilik "çıkmak" tan çok f

#SEVGİLİ GÜNLÜK

Son beş yıldır her gün birbirinin aynı gibi geliyor. Oysa öyle değil. Bir salgının ortasındayız ve maskelerle dolaşıyoruz. Bu alışıldık bir durum değil, oldukça farklı  hatta. Belki günlerin  aynı olması değil de günlerin hep kötüye gitmesi sorunum. Darbe girişiminden beri can ve mal güvenliğim yok gibi hissediyorum. Ekonomik anlamda ülkece kötü gidiyoruz, önümüz karanlık gibi. Sonra şu hayatı felç eden lanet hastalık..Hepsi beni karamsarlığa sürüklüyor. Sanki tüm bu karanlığı simgeler gibi sabah güneşsiz uyanıyoruz. Sabah işe git karanlık, akşam karanlık... Kayahan'ın dediği gibi "hep karanlık, hep karanlık, yeter artık, yeter!" Normalde kahvaltı etmeden evden çıkmam ama sabah 7:40 gibi uyanabiliyor bedenim. Hava tam aydınlanırken.Bu nedenle geçen hafta  doğru dürüst beslenemedim. Evde yemek vardı ama kalkamadığımdan öğlen sefer taslarına koyup götüremedim. Sürekli dürüm yemekten, içim kurudu kaldı. Bu saatlerin geri alınmaması işi beni  tuş ediyor. İş yerinde Temizlikçi

KELİME OYUNU 2

    Kırmızı Ruh ve Deeptone öncülüğünde kelime oyunu etkinliği başlamış. İkinci haftadan yakaladım ve çok keyif aldım. Beş kelime ile öykü, makale, şiir; canımız ne isterse yazıyoruz.  Ba haftanın kelimeleri Kırmızı Ruh'tan gelmiş :  Kırmızı - İrlanda -Tutku - Kitap - Viski Benim öyküm biraz klişe oldu ama bu hafta klişeler döküldü içimden .. FULAR Korkunç bir baş ağrısıyla uyanıp gözünü açtığında yabancı bir tavana baktığını fark edip irkilmişti.. Baş ucundaki komidinin üzerinde yarım kalmış viski bardağı,  etrafa dağılmış kıyafetleri, yastığa akmış makyajı.. Başındaki zonklamayla aklı başına gelmişti.  Lisede aşık olduğu edebiyat öğretmeni… Okul bittikten sonra da onu aklından çıkaramamıştı. Onun etkisiyle üniversitede edebiyat okumuş, sonra öğretmen olmuştu. Hayatına girip çıkanlar olmuştu, nişanlanmıştı hatta.. Ama onun gözleri gibi değildi;  kimsenin gözleri onunki gibi bakmıyordu  işte..  Uzaktan uzağa takip ettiği adam,  öğretmenliği bırakıp ünlü bir yazar olmuştu. Kitap l

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 68

  Geçen haftanın konusunu Makbule Abalı önermişti,  çok güzeldi, katılamadım. Bu haftanın konusunu ise Andromeda önermiş:  Blogger'la nasıl tanıştınız? Bloglarla tam ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum. Hatırladığım internet çağında aklıma takılan konularda arama yaptığım ve bloggerların samimi, içten yazılarından; iç seslerini özgün bir biçimde yazıya dökmelerinden çok hoşlandığımdı. Blogcuanne , Devletşah ,Supercelma, Evde Yazar , Bal Köpüğü , Buzlu Kalem , Dünya Benim Evim ve hatırlayamadığım bir sürü blog.. Ne çok gezindim sayfalarında.  Sonra benim neden blogum olmasın dedim ve Tosbağa Günlüğü blogunu açtım. İki yazı yazdım ve sildim, çünkü hiç kolay değilmiş meğer disipline olmak. Sonrasında sildiğime pişman olup Tosbağa Günlüğüm blogunu açtım, ilk iki yıl pek yazı yazmadım. Son bir yıldır daha aktif yazıyorum. Haftada üç yazı yazma hedefim ver. Arada teklesem de iyi gidiyorum sanırım.   Birilerinin bir şeyler araştırırken benim yazılarımdan faydalanabileceği fikrini çok s

#SEVGİLİ GÜNLÜK

  Tuhaf bir haftaydı günlük. Çorba yaptım kesildi, yemek yaptım yandı. İş yerinde en yavaş bendim, bir türlü bitiremedim işleri. Acaba blogumun adı "tosbağa günlüğü", çekim yasası, çektim de ondan mı yavaşladım filan diye düşündüm. Sonra isimleri, yapılacakları unuttum.  Zaten uzun süreli bellek kalmadı da kısa süreli hafızam da kullanılamayacak durumdaydı. Satürnle Merkür ne çevirdiyse artık.Yıldızım düşüktü herhalde. Okumak yazmak gelmedi içimden. Feriha Hanım'ı bile kaçırdım. Çok ağrım oldu. Uyku saatimi 00:30 dan, 23:30 a çektim. Biraz daha iyi hissettim kendimi ve fakat zaman kuş kadar kaldı.  Cumaları ağrıdan duramıyorum. Tüm haftanın yorgunluğundan olmalı. Geçen cuma sırtımdan uyuyamadım, öyle feciydi. Koronayken bu kadar ağrım olmamıştı. Geçen hafta cumartesi doktora  gittim, ciğerlerime, kanıma baktırdım, çok iyi çıktı değerlerim. Omurgamın eğri göründüğünü, fizik tedaviye gitmemi önerdi doktor. Bu cuma bacaklarımdan duramadım, öksürük tuttu. Kovid etkisi 2 ay ka