Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

EVDE EL KREMİ YAPIMI

  Havalar soğumaya başladı. Ellerim "krem, krem,krem" diye çığlıklar atıyor. Uzun zamandır evde yemek dışında bir şeyler denemediğimi fark ettim ve el kremi yapmak istedim.Tarif içok sevdiğim atıksız ev  sitesinden öğrendim.Üç malzemeli bir krem bu: -1 yemek kaşığı bal mumu -4 yemek kaşığı zeytinyağı -20 damla kokulu yağ(ben yasemin yağı kullandım) Minimlizmle ilgileniyorsanız sıfır atıkla, sıfır atıkla ilgileniyorsanız da strech filme alternatif balmumu kumaşla tanışmanız kaçınılmaz. Ben de bal mumu kumaş yapmak için bal mumu almıştım, ama bal mumu kumaş deneyimim hüsran oldu, ucube gibi şeyler çıktı ortaya .Bal mumum elimde kalmıştı, kullanmış oldum. Tarifte zorlayıcı malzeme bal mumu  olabilir.  Kaynayan su olu bir kabın içinde cam kasede bal mumu ve zeytinyağını benmari usulü, bal mumu eriyene kadar karıştırıyoruz. Burada bal mumunu rendelersek daha hızlı sonuç alırız.(Ben bütün koydum, erimesi uzun sürdü.) Bal mumu eriyince 20 damla kokulu yağı ekliyoruz, karıştırıp , kr

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #62

                                                                                                                                                                            Bu haftanın konusu  Andromeda'dan  gelmiş : Eurovision Şarkı Yarışmasına Yeniden Katılsak Kimi Göndermek İsterdiniz?  Bir dönem İç Anadolu'da küçük bir ilçede yaşamıştık. Evimizin tam karşısında belediyenin bir parkı vardı. Bir tarafı çocuk parkı, yetişkinlerin vakit geçirdiği diğer tarafı ise yeşillik, fıskıyeli havuzlar,plastik sandalyeler.. Biz çocuklar gazoz içmeye bayılırdık bu parkta, büyüklere alkol satışı da olurdu. Zaman zaman canlı müzik, kalan zamanlarda banttan müzik yayını yapılırdı.   Fiyatlar uygundu, herkes ulaşabilir, uzun yaz gecelerinin tadını çıkarırdı. Bu  tarz yerler o zamanlar hemen her şehirde vardı. Sonra televizyonlarda show programları, hafta sonu eğlenceleri.. Ve tabii yılda bir yapılan Eurovizyon .. O zaman daha "relax  " insanlar mıydık? Bana öyle geliyor. Müzik insanı

SİTARA-KIZLARIN HAYALLERİ SÖNMESİN (NETFLIX KISA FİLM)

Bazen bir şarkı beş dakikada her şeyi anlatırsa, bir film de kısacık zamana pek çok şey sığdırabilir. Sitara, Pakistan yapımı , on beş dakikalık, hüzünlü bir animasyon filmi. Sessiz bir film bu. Filmde  iki kız, bir oğlan, anne ve babadan oluşan bir aile var. Ailenin büyük kızı uçakları seviyor,; uçak oyuncaklar, kağıttan uçaklar, uçaklarla ilgili kitaplar... Pilot olmak isteyen neşeli bir kız bu. Sonra bir gün babası elinde bir tatlıyla geliyor, bunu hediyeler takip ediyor. Annesi çok istemese de baba kızına münasip bir damat bulmuş evlendirecek. Bir gün pilot olmak isteyen kızı süsleyip püsleyip kına yakıp  kendisinden büyük bir adanla evlendiriveriyorlar. Hüzünle sona eriyor her şey. Filmdeki doğu atmosferi gizemli, ailenin duvardaki  resmi sempatikti. Filmdeki yer sofrası, yüklük, baklavaya benzeyen tatlı ne kadar tanıdıksa, konu da maalesef tanıdıktı. Dünyada her yıl 12 milyon çocuk, gelin oluyormuş. Bizim ülkemizde çocuk gelinlerin olduğu ülkelerden biri. O çocuk gelinlerden biri

ANGEL'S LAST MISSION: LOVE

    Kore dizileri bataklığından tekrar merhaba :)Kendimi bu bataktan çekip çıkarmaya karar verdim,  Kore dizisi izleme serüvenime bu diziyle bir süre ara vermiş bulunuyorum. Umarım kanıma girip vazgeçmem. Kore dizileri çok sempatik, evrensel konuları işliyor, bunun için çok tutuluyor olmalı. Angel’s Last Mission Love ‘da da daha önce Holywood’da da işlenmiş olan melek konusu işlenmiş. Konusu Melekler Şehri filminin konusuna çok benziyor. Dizinin müziklerini çok sevdim. Neşeli olanlar da, yavaş olanlar da huzur vericiydi. Çekimler çok güzeldi. Ana karakter balerin olunca nefis bale sahnelerini, parmak uçlarının üzerinde süzülüp duran balerinleri izlemek insanı başka bir boyuta taşıyordu. Giselle’in operasını izlemiştim,ama konusunu anlamamışım demek ki hiç hatırlayamadım.  Dizide de Giselle oynuyordu balerinler. Bunun dışında dizinin ana karakteri varlıklı biri olunca renk renk kıyafetler, güzel bahçeli evler filan iç açıcıydı. Evde en çok Kim Dan’ın odasındaki pencereyi sevdim.(İlk şar

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 61

Ağaç Ev Sohbetleri'nde bu hafta "Fütüristik Fikirleri" tartışacakmışız. Fikir babası Despot Hayrat , derleyip toplayansa sevgili Deep Tone..                                           Fütüristik Fikirler  Fütüristik fikirler deyince geleceğe dönük fikirler, geleceği tahmin eden fikirlerden söz ediliyormuş. İşte nano teknolojik üşütmeyen kumaşlar ya da robottan evcil hayvanlar, ya da insanlara nakledilebilen yapay organlar. Her ne kadar geçmiş dönemin fütüristik fikirlerinden olan internet, cep telefonu, navigasyon gibi aletleri hayatın içinde severek kullansam da bundan daha fazla   fütüristik olmak bana biraz ağır, sıkıcı, yapay geliyor. Bir hap içerek karnımın doymasını istemiyorum. Çok güzel bir gezegenimiz var. Kıymeti bilemediğimiz, yerine yenisini koyamayacağımız. Ben gelecekte Dünya'nın eşsizliğinin farkına varılacağını ve bu güzellikleri, kaybedilenleri geri getirmek için  icatlar yapılacağını düşünüyorum. Uzaylı dostlarımız gelecek ve "hey dostum, ne gü

ÜTOPYA-THOMAS MORE

  Thomas More'u ilk Mina Urgan okurken duymuş ve aklımın bir köşesindeki okunacaklar listesine kaydetmiştim.Kitap almama orucumu, yaz tatilimde üç kitap için bozdum Bunlardan biri de Ütopya ' ydı. 1516 da-yani bundan tam tamına 504 yıl önce  yayınlanan ve İngiliz Klasikleri arasında sayılan bu kitabı Suat Ertüzün çevirisinden okudum. Kitap iki bölümden oluşuyor.İlk bölümünde More, dostu Raphael ve Peter'ın toplumsal sorunları tartışmalarından ve alternatif çözümler sunmalarından oluşuyor. O dönemde hırsızlığın cezası idammış ve bunun adil olmadığını, cezanın idam kadar ağır olmaması gerektiğini tartışıyorlar örneğin. Asıl bölüm ise ikinci bölüm. Bu bölümde Raphael, gidip bir süre yaşadığı Ütopya adlı ülkeden söz ediyor. Ütopya, olmayan ülke anlamına geliyor. Bu ülke farklı bir ülke: -54 şehirden oluşan bu ülkede tarım çok önemli. Her yurttaş tarımı bilmek zorunda. Kırsaldaki çiftlik evlerinde iki yıl çalışıp tarım öğreniyorlar. Bunun sonunda şehirlerine dönüyor ve yerlerin

kader

  Bir gündür karanlık, nemli, soğuk yerdeydi. Her şey birden bire oluvermişti. Ne olduğunu anlayamamıştı bile. Arada bir kapı açılıyor,ışık yanıyor, bir takım sesler duyuyor, sonrasında karanlığa bürünüyordu ortalık. Açtı, susuzdu, üşüyordu. Daha ne kadar dayanabilirdi, hiç bir şey bilmiyordu. Önce etrafındaki beyazlık hışırdadı,  yükselmeye başladığını fark etti, o soğuk yerden sonra sıcaklığı tekrar hissetti. Kadın beyaz poşeti açtı, bir salkım üzüm aldı, tabağa koydu. Salkımdaki böceği fark etti.Üzümlerle birlikte bahçeden eve taşınmıştı. Üzümü yıkamadan fark ettiğine sevinse de yerinden yurdundan ettiği bu kaçıncı böcekti, düşündü, üzüldü, sonrasında böceği balkondaki saksıya düşürdü. Toprak belki onu hayatta tutardı. Sonra böceği çabucak unuttu; sulu, enfes tatlı üzümleri afiyetle yedi.  Böceğin anası, babası, çoluğu çocuğu, sevgilisi var mıydı,arkasından ağlamışlar mıydı bilinmez. İlk paragraftaki gibi düşünebiliyor muydu böcek, o da bilinmez. Niye o böcekti, suçu yanlış yerde ya

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #60

 Tam 60 haftadır süren Ağaç Ev Sohbetleri'nin 60. hafta konusunu Bigudili Anne önermiş :    "ölmeden önce yapılacak 3 şey" Sürekli aynı şeyleri düşünmekten ve yazmaktan sıkılsam da ölmeden önce yapmak istediğim ilk şey zamanıma sahip olmak. Yani günümü kendi istediğim gibi yaşayabilmek, bir masanın başında ömrümü çürütmemek. Bunu elde edersem okumak yazmak, gezmek, ailemle zaman geçirmek, dinlenmek, spor yapmak gibi istediğim bir sürü şeye kavuşmuş oluyorum. Tabii zamanıma sahip olmak derken sağlıklı ve paralı bir şekilde zamanıma sahip olmak istiyorum Sevgili Evren, lütfen mesajımı yanlış anlama :)) Zamanıma sahip olduğuma göre tüm sevdiklerimle canımın istediğince buluşur , iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birbirimize destek olabiliriz. .Doğudan batıya, kuzeyden güneye bir sürü ülkeyi gezebilirim artık.  İkinci olarak ölmeden önce içime renklerle güzel eserler ortaya çıkaran sanatçı ruhunun üflenmesini isterim. İşte ressam olup rengarenk resimler ortaya ç

WHO ARE YOU? (NETFLİX DİZİSi)

  Kore dizilerinin istila etmek üzere olduğu blogumdan merhaba. Yine mutsuz olduğum bir an kendimi uyuşturmak istedim ve mutluluğu Kdrama'da (kore dizlerine böyle deniyormuş) buldum. Bu izleyip paylaştığım dördüncü Kore dizisi olacak ve elbetteki mutlu sonla bitti. (Bana kalsa daha mutlu bir sonla da bitebilirdi) Bu bir okul dizisi, 18 yaşındaki gençlerin lise hayatını konu alıyor. Baş rolümüz Le Eun-bi Sevgi Yuvası'nda büyüyen bir yuva çocuğudur. Küçük bir şehirde yaşamaktadır. Okulda bir grup liseli kzın zorbalığına uğrar, dışlanır ve en son intihar etmeye karar verir.Le Eunbi, yufka yürekli, yardımsever, sakin, iyi  huylu bir kızdır.  Ko Eun-byeol ise Seul'de yaşayan, sınıfının havalı, başarılı, özgüvenli kızıdır. Bir okul gezisinde kaybolur. Neyse ki bulunur. Ama hafızasını kaybetmiş ve huyları tamamen değişmiştir. Bu yeni Ko Eun-byeol daha duyarlı,yardımsever bir kızçedir. Herkes onu daha çok sever. Sonrasında Le Eunbi ile Ko Eun-byeol'ün ikiz kardeş olduğu, Ko Eun

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #59

Ağaç Ev Sohbetleri devam ediyor :) Bu haftanın konusunu, geçen hafta olduğu gibi Andromeda önermiş :                    "Bir şarkı olsaydınız hangi şarkı olurdunuz?" Ailemin evinden ilk ayrıldığımda on sekiz yaşındaydım; iş,evlilik derken  bir daha da dönemedim zaten. İlk senem zor geçmişti. Kendimi sudan çıkmış balık gibi hissetmiştim. Dünyaya hazır değildim sanki. Ezginin Günlüğü 'nün Gemi şarkısını ilk üniversite yılımda dinlemiş ve kendimi oradaki gemi özdeşleştirmiştim. O zamandan bu zamana tam tamına 20 yıl geçti. Ama hala kendimi o gemi gibi hissediyorum.Sulara atıldığım yerden devam ediyorum. Hayatı biraz acımasız buluyorum.  Bazen baş edemiyorum bu acımasızlıkla. Düşlediğim yerden çok uzak olsam da dönüşüm yok. Nihayetinde her gemi biraz deniz :)) GEMİ (HÜSNÜ ARKAN) Ah, küçücük gemi, sulara attın şimdi kendini, delisin Ah, yakarlar seni, dönmezsin bir daha geri, delisin Ah, peşimde rüzgâr, ne yağmurlar dost ne bir kıyı var, deliyim Ah, düşlerim kaldı, yalnı

THE ORDER 2. SEZON(NETFLİX DİZİSİ)

Amerikan yapımı büyü dizisi  The Order'ın ikinci sezonunu nihayet izledim ve hayal kırıklığına uğradım. İlk sezonu birbirine düşman olan kurt adamlarla tarikatın, Vade Maceum adı verilen ve elinde bulunduran kişiye sınırsız güç veren kitabı işbirliği içinde yok etmesiyle bitmişti. İkinci sezona tarikatın kurt adam tayfasına unutma tozu üfleyip kimliklerini,amaçlarını unutturması ile başladı. Bir şekilde bunu öğrenen ve yeniden kimliklerine kavuşan kurt adamlarımız tarikattan intikam alayım derken işleri iyice karıştırdılar. Tarikat lideri Vera; bir taraftan şövalyeler (kut adamlar), bir taraftan tarikatta onun yönetimini beğenmeyenlerle uğraşırken karşısına bir de büyünün bir gruba değil de halka ait olduğunu ve halka yayılması için çalışan komünist grupla çatışmaya başladı. Anlayacağınız ikinci sezon bolca mücadele, aksiyonla geçti. Normalde konu böyle iken bomba bir sezon olması beklenir oysa dizi karakterlerini kim yarattıysa bu sezonda canım karakterleri yok etmişti. Hayranı ol

AĞAÇ EV SOHBETLERİ #58

  58. haftanın konusunu Andromeda önermiş :  '' Hangi mevsimin insanısınız, neden? '' Klişe olacak ama her mevsim ayrı güzel. Bir mevsimi yaşarken sonlarına doğru diğer mevsimi özler, bir an önce gelmesini iple çekerim. Sık sık Orta Kuşak'ta yaşadığım, dört mevsimi yaşayabildiğim için şanslı olduğumu düşünürüm. Bu nedenle mevsimler arasında seçim yapmakta zorlanırım.  İlkbahar doğum gibidir. Her yer kıpır kıpır. Ağaçlar uyanır, karıncalar uyanır, kaplumbağalar uyanır. Ağaçlar çiçek açar, yapraklanır. Bu dönem yeşil daha canlıdır. Hava ne sıcak, ne soğuktur. Bedenim tuhaf bir şekilde sabahları erken uyanmaya başlar,. İlkbahar harekettir, enerjidir. Sonra yaz gelir. Fazlalıklar atılır. İncecik giysiler, uzun süren günler, çeşit çeşit meyveler. Dışarıda daha uzun vakit geçirme şansı. Güneş, kum, deniz, tatil. Aileyle bir araya gelme. Yaz gençlik gibidir.  Sonbahar yetişkinlik gibidir. Okul, yiyecek-yakacak hazırlanma gibi sorumluluklar bir tarafta, kızaran sararan ya