Fahrenheit 451 i çok satanlar listesinde görüp almıştım. Yeni yazılmış bir kitap olduğunu sanmıştım, okurken de basım yılına bakmadım, sanki bugünü, internetle uyuşmuş bizleri anlatıyor gibiydi. Oysa yazar bu kitabı 1953’te yazmış, bu durum beni oldukça şaşırttı.
Distopik bir roman bu . Kitabın adı; kağıdın tutuşma derecesinden alınmış. Çünkü kitabın konusunu kitapların yasaklanması üzerine.
Romanın geçtiği ülkede insanlar ekranlar aracılığıyla uyuşturulur, beyinleri yıkanır. Sorgulamayan tek tip insan hedeflenir. Doğa gibi, sohbet etmek, kitap okumak gibi insani eylemler yasaktır. Aile yerine, “aile” adı verilen ekranlar satın alırsınız ve odanızın dört duvarına asarsınız buradan insanlar anlamsız cümleler söyleyip sizi oyalarlar. Düşünemeyecek hale gelirsiniz. Böylece düzen devam eder.
Olur da kitap okuyacak, evinizde kitap saklayacak olursanız itfaiye teşkilatı evinizi basar ve kitaplarınızı yakar. İtfaiye yangın söndürmek yerine, kitapları yakmak için vardır. Direnirseniz siz de kitaplarınızla birlikte yakılırsınız. Kitabın kahramanı Montag da bu itfaiyecilerden biridir. Yaptığı işi sorgulamamaktadır. Taa ki Clarisse adında tatlı bir kıza rastlayana kadar. Toplumda yaşayan insanların aksine Clarisse bıcır bıcır, hayatı sevdiği belli, yağmurdan, rüzgardan konuşan bir genç kızdır. Yaşam ışığı vardır onda. Montag etkilenir. Sohbet ederler. Sonraki zamanlarda da karşılaşır bu kızla . Yine gevezelik ederler. İnsanca. Sonra Clarisse ortadan kaybolur.
Montag evlidir. Eşi uyuşturulmuş gibidir. Mildred’a Clarisse’i görmediğin söyleyince, Mildred onun öldüğünü iletir.
Montag bir evdeki kitapları yakmaya gidince evin sahibesi kadın, kitaplarla yanmayı seçer. Clarisse'i kaybetmesinden sonra şahit olduğu bu olay Montag'ı çok etkiler ve evden bir kitap alıp gizlice montuna saklar. Sonrasında Montag bir anarşik olacak, itfaiye teşkilatı bu defa onu yakmak için peşine düşecek, o ise kendi gibi okumaktan vazgeçmeyen insanları bulacaktır. Bu insanların her biri bir kitabı ezberlemiş, bu kitabı sonraki kuşaklara aktarma görevi üstlenmiştir.. Kitap bu insanların belirli bir yöne doğru yürümesi ile biter. Sonları ne oldu bilemeyiz.
“….
‘Ben Platon’un Devlet’iyim. Marcus Aurelius okumak ister misin? Bay Simmons, Markus.’
….
‘Gulliver’in Yolculukları adlı şeytani siyasi kitabın yazarı Jonathan Swift ile Gezileri istiyorum! Bu da Charles Darwin, bu Schopenhauer, bu Einstein, şu dirseğimin dibindeki de Albert Schweitzer.Hepimiz burdayız Montag. Aristofanes,Mahatma Gandi, Gotama Buda, Konfüçyüs, Thomas Love Peacock, Thomas Jefferson… Bir de Bal Lincoln’ı takdim edeyim. Bizler aynı zamanda Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’yız.
……..
‘Bizler aynı zamanda kitapları yakarız. Kitapları okuduktan sonra, bulunmalarından korkarak yakarız. Mikrofilme kaydetmek işe yaramadı; hep yolculuk halindeydik ve filmleri gömüp de sonradan almak için dönmek istemiyorduk. …Kitapları yaşlı kafalarda, kimsenin göremeyeceği ve şüphelenmeyeceği bu yerlerde tutmak daha iyi. …”
Bu kitap ne zaman yorumlarda görsem güzel izlenimi veriyor ancak okurken çok sevemedim, sanırım çevirinin bunda bir etkisi vardı.
YanıtlaSilBu kitabı çok önceden okumuştum, lisedeydim. Hatta içinde aşk meşk olmayan bir diptopya olarak okuduğum ilk harbi distopyaydı. :) Çoğu detayını unutsam da, etkilendiğimi çok net hatırlıyorum.
YanıtlaSilönemli romanlardan birini okumuşsun :) kitap konulu bir klasik daha var :) körleşme, canetti :)
YanıtlaSil