AMSTERDAM

Amsterdam, genç bir şehir. Bir tarafta masallardan fırlamış gibi duran fantastik evleri, diğer tarafta günaha bulanmış kırmızı sokakları..Üç gün geçirdiğim Amsterdam'ı çok sevdim.

Hava alanından şehrin kalbindeki Centraal İstasyonu'na metro var ve bu ulaşımı oldukça kolaylaştıyor. Esenboğa'dan, Sabiha Gökçen'den, İstanbul Havalananından metro olmadığını, metro güzergahının üzerinde bulunan Atatürk Havalananın da kaderini düşününce, yürek burkuyor bu durum.

Metro istasyon görevlisinden bindiğimiz trenin doğru tren olup olmadığını teyit etmek isteyince adamın tavırlarına hayran kalıyorum. Yardımcı oluyor ama kesinlikle laubali olmuyor, orada patronun o olduğunu hissediyorsunuz. Aynı duyguyu hediyelik eşya paketleyen kadının acele etmeden, büyük bir titizlikle iki tane minicik bibloyu sararken ki ciddiyet ve hassasiyetinden;kaldığımız küçük işletmenin sahibinin bize kuralları açıklarken ki netliğinden de hissediyorum. Üç gün kesin yargıya varmak için kısa bir süre ama izlenimim kuralların net olduğu ve işi yapan kişinin otoritesinin sorgulanmadığı ve bu şekilde düzenin sağladığı. Kendi müşterilerimi göz önüne getirince bu durumun hem çalışanlar, hem de hizmet alanlar içi büyük nimet olduğunu anlıyorum. Aklıma sırasını beklemek istemeyen müşteriler, her şey apaçık ortadayken ve yapılacak bir şey olmamasına rağmen onu bunu araya sokup olmazı oldurmaya çalışanlar, hiç yoksa sakız gibi yapışıp darlayan müşteriler geliyor.

Kalacağımız otel Red Light District'in ortasında, küçük bir işletme. Red Light District (Kırmızı Fener Sokağı), Amsterdam'daki yasal genelevlerin, striptiz kulüplerinin, seks gösterilerinin, uyuşturucu satan kafelerin bulunduğu sokağın adı. Sokak boyunca küçük dükkanlar kırmızı ışıklarla aydınlatılmış ve dükkan camlarının arkasında iç çamaşırları ile duran hayat kadınları var. Yanlış görmediysem 50 euro dan hizmet veriyorlardı, hizmetin içeriğini bilemiyorum. Genç ve güzellerdi, taş gibilerdi. Gece hayatı çok renkli olduğundan cuma ve cumartesi günleri Amsterdam'a müthiş bir turist akını oluyormuş. Turistler el ayak çektikten sonra burada gündüz çalışan kadınlarsa yaşlı ve buruşuk ciltliydi.Fuhuş müzesi, erotik eşyalar müzesi ve uyuşturucu müzesi bu sokakta gördüğümüz, bize ilginç gelen yerlerdendi. Amsterdam sokaklarında esrar kokusu var ve bence mide bulandırıcı bir koku bu. Merak ettiğimizden ünlü coffeshoplardan Bulldog'a girdik, bize yer altına inen bir yeri gösterdi filmlerdeki bodyguardlara benzeyen bir tip. Ama müthiş duman altıydı, bir gram oksijen yoktu ve hemen çıktık.

red light district

Gece hayatı Amsterdam'ın bir yüzüyken, benim daha çok sevdiğim diğer yüzünde sanat, müzeler, yeşillik ve bisikletler vardı.

Amsterdam'ın ünlü meydanı Dam Meydanı neşeli bir meydan. Sık sık soluklanıp, ücretsiz internetten faydalandığımız bu meydanın etrafındaki yolu hem araçlar, hem tramvay, hem de bisikletliler kullanabiliyor ki yolun tıkır tıkır işlemesi mucize gibi göründü gözüme.Meydanı'nın bir tarafında İsraillilerin, hemen karşısında Filistinlilerin protesto gösterisine rastlayıp, birbirlerini dövmeden protesto edebilmelerine şaşırdık.

dam square

Amsterdam bir bisiklet kenti. Bizim bisikletlere benzemeyen, çocukluların arkaya çocuk oturma yeri filan ekledikleri bisiklerleri var ve çok hızlı kullanıyorlar. Bisiklet vücutlarının bir parçası haline gelmiş, tek eliyle uzun bir kalası taşıyıp, diğer eliyle süratle bisiklet kullanan adam da oldukça şaşırttı beni. Bir de bisiklet tepesinde şık olabilmeleri çok güzeldi. Kuzeyli şıklığı dedikleri bu olsa gerekti.

bisiklet parkı

hem yaya-hem tramvay-hem bisiklet yolu

Amsterdam'ın bisikletler dışında diğer sembolü evleri. Venedik gibi kanallar şehri olan Amsterdam 17. yüzyılda ekonomik anlamda bir patlama yaşamış.. Tüccarlar mallar kanallarla taşındığı için kanala yakın olmak istemiş ve kanallar boyunca evler yapmaya, bu evleri hem yuva hem de işyeri olarak kullanmaya başlamışlar. Çoğu evin tepesinde malları çekmek için kancalar vardı. Kuruluş hikayesi 'para' gibi romantik olmayan bir nesneye dayansa da görünüşleri çok fantastik. Amsterdam evlerini görmek için katıldığımız kanal turunda yüzen Amsterdam evlerini de gördük, onlar da pek hoştu doğrusu.

amsterdam kanal evleri

yüzen evler

Amsterdam'ın diğer özelliği de müzeleri. O kadar çok müze var ki. Van Gogh müzesi, Madam Tussauds, Anne Frank Evi, Body Worlds.. Bizde karşılığı Eskişehir sanki. Orada da her şeyin müzesi var :)

Amsterdam da gezecek , görecek çok yer var. Vondelpark bunlardan biri. Vatandaşlar parka ihtiyaç duyduklarına karar vermişler ve hazine arazisine bir park kurmuşlar. 47 hektar alana sahip bu arazide yeşillik, göl, heykeller varç Nefis bir alan.

vondelpark

Bunlar dışında Amsterdam'da peynirlerin tadına bakmak, çiçek pazarını dolaşmak, ünlü patates kızartmacısında patates yemek, Febo'da fast food yemek,, Amsterdam da yapılacak diğer şeylerden. Elektrikli arabaları, kültürü, kanalları, evleri ile benim için öyle sıra dışıydı ki hiç sıkılmadım. Tekrar görmek isterim.