Ana içeriğe atla

DEPREM


6 Şubat gecesi 4.17 de uyandım. Sallanıyorduk, eşimi uyandırdım. Öylece yatakta oturup geçmesini bekledik. Hemen biterdi. Bu seferki bitmek bilmedi. Uyuduğumuz odanın kapısı çarpıyordu, kalktım kapattım. Bizim şehrimiz deprem şehri değil diye biliyorduk. Ne bir yaşam üçgeni düşünmüşlüğümüz vardı, ne de kaçmaya dair bir refleksimiz. Adana'ya yakındık. Acaba Adana'da mı oldu derken ikinci sarsıntı başladı. Baktık iş ciddi, dışarı attık kendimizi. Herkes dışardaydı zaten.

Biz bunları yaşarken Hatay'da, Maraş'ta, Adıyaman'da binlerce insan ölmüş. Öyle bir sallanmışlar ki yürüyememişler bile.Kaçamamışlar.

Ertesi gün her şey normalmiş gibi işe gittik. Her şey normalmiş gibi sabahın dokuzunda müşteri geldi, ekspertiz raporu belli oldu mu diye sordu. Biz bunları yaşarken meğer insanlar enkaz altından bağırıyorlarmış, bizi kurtarın diye , bir sürü evden bir sürü ses geliyormuş da kimseler gelmiyormuş kurtarmaya.

Öğlen mesai başlayınca yine büyük bir sarsıntı oldu. Şubeden dışarı attık kendimizi. Karşımızdaki caminin minaresi sallanıyordu.Minare sallanırken, müşterilerden içeri girip sıra almaya çalışanlar vardı. Sabır taşı müdürümüz bile dayanamayıp sıra almaya çalışanlara bağırdı.Bizim şehrimiz fazla sallanmazken ve yine de dengemiz sarsılmışken,  beşik gibi sallanıp duran Adana'da arkadaşlarımızın işe gelmeye zorlandığını öğrendik. Oysa her sektör için hayat bir gün dursa dünya durmazdı. Ama her şey normalmiş gibi yapılması gerekiyordu. 

O hafta şehrimiz hayalet şehre dönmüştü.İnsanlar bahçe evlerine kaçmış, yirmi kişi,otuz kişi birlikte kalmıştı. Biz üst üste yaşayıp sürekli deprem konuşurken Maraş'a, Hatay'a yardım tam olarak ulaşmamış, insanlar bağıra bağıra, diri diri ölmüşler.

Binlerce insan ölüp, bir sürü skandala tanık olurken hayat devam ediyor buyuruldu, belli ki birileri tüm skandallar unutulsun istiyordu.Yapılacak işler listeleri konuldu önümüze, oysa biraz durup ülke olarak acımızı yaşamamız, ne olduğunu kavramamız gerekiyordu, yapamadık. Hayatımın en uzun şubatıydı. 

Kader planı denildi, takdiri ilahi denildi. Oysa görüntülerde yan yana iki evden biri dimdik dururken öbürü tuzla buz olmuştu. Nasıl bir kader planıydı bu? 

Şu kısa ömrümde bir sürü depreme tanık oldum. Aynı hatalar, aynı sözler... Toplum olarak kollektif çıkarları bireysel çıkarlardan üstün tutacak kadar ahlakımız; yolsuzluklara, suistimallere  sesimizi çıkaracak cesaretimiz olmadığı sürece; kurallar ülkesi olmadığımız sürece ders devam edecek, daha çok depreme şahit olacağız ve ölüm hep bize düşecek.

Gidenler için üzülüyorum ama geride kalanlara daha çok üzülüyorum. Dilerim ki bir sabah uyanıp ailesini kaybedenler, hayatı tepetaklak olanlar; yaşama tutunmak için bir neden, bir umut bulabilsinler...

Yorumlar

  1. Maalesef bir yerlerde kıyamet yaşandı, bizimki de yakındır bu tedbirsizlik ve bu aymazlıkla.

    YanıtlaSil
  2. Hatalar hiç düzeltilmiyor, toplum değişmedikçe kimse de değişmez. Bizde kural tanımamak, kafana göre hareket etmek marifet sayılıyor. Daha çocukken uyanıklık yapmak, çıkar öğretiliyor. Bunların yerine insan nasıl olunur öğretilse keşke.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef.. kuarallra uymamak, etrafında dolanmak marifet gibi:(

      Sil
  3. Bitmeyen bir kabus gibi yaşananlar. Öldüler, enkaz altında kayboldular, pek çok kişiye ne oldu belli değil. Çadır bulan şükretti. Sonra yağmur çadır yaşamını bile mahvetti. İnsanların elinde umutları bile kalmadı. Ama dediğin gibi biryerlerde yaşam devam ediyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. unutulmayacak bir kabus. yaşam devam ediyor gibi yapsak da çok büyük yara var.

      Sil
  4. 6 hafta sonra bu hafta dönüyom bloguma, bu deprem çok ağır geldi hepimize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Resmen trajediyi gördük. Ne tuhaf ülkemiz var. Bir ara canlı yayında elçinin öldürüldüğünü filan da izlemiştik. Dramdan dram beğen gibi bir ülke. Depremden kurtulup selden ölüyorsun :)

      Sil

Yorum Gönder