İş hayatımı aylardır çok hızlı. Canım yogam olmasa tükenmiştim, neyse ki yoga var da direncimi, umudumu koruyabiliyorum.
Havalar soğuduğu için bahçeden merkeze taşındık.Aslında çok da soğuyamadı. Gündüzleri bahar gibi, akşamları ise soğuk. Yaz temmuzda gelmişti, kış ne zaman gelecek bakalım? Küresel ısınmayı hissetmemek mümkün değil. Dünya sekizinci yok oluşa doğru gidiyor diyorlar.
Dünya sekizinci yok oluşa doğru giderken ben ev işleri ile ilgili kendi sistemimi kurmaya çalışıyorum. Göçüp giden bir Penbe anneannem vardı. Tek göz evini her gün kalkıp düzenler süpürürdü.Evini düzenli sıvar, sıvanın üzerine üç parmağı ile kireçten desen yapardı. Tek yaşamasına rağmen her gün yemeğini yapardı. Onun evinde havayı koklamak, mis gibi temizlik kokusunu içime çekmek iyi gelirdi bana. Hasta oldu, kolunu kırdı, yaşlıların kırıkları zor iyileşir, o halde bile kalkıp tarlasında yetiştirdiği çalı süpürgesi ile evini süpürdü. Bu konuda çok saygı duyuyorum ona. Ev işleri, hayat içindeki rutinler bizi dünyaya bağlıyor, topraklanıyoruz. Bir Zen üstadını dediği gibi "Aydınlanmadan önce, odun kesin su taşıyın, aydınlandıktan sonra odun kesin, su taşıyın".
Anneannemi ev işleri ile hayata bağlanmasını örnek aldığım gibi bir de teyzem var örnek aldığım. Teyzem de çok titizdi. Her gün evini siler süpürür, yetmez her gün dizlerinin üstünde halılarını silerdi. Şimdi yaşlandı, pek çok sağlık sorunu var, yürümekte zorlanıyor, ağrıdan duramıyor. Oysa halılarına verdiği önemi kendi bedenine verip spor yapsaydı bugün hayattan daha fazla keyif alırdı. Teyzemi de dipsiz bir kuyu olan ev işlerine kendimi çok adamamak, dengeyi bulmak, ruhumu ihmal etmemekle ilgili kötü bir örnek olarak alıyorum. Zaten evde sistem kurmaya çalışmamın nedeni kendime daha çok vakit ayırabilmek.
Ev işleri ile topraklanırken aslında bende eksik olan elementin ateş olduğunu düşünüyorum. Müşteriler sinirlerimi aldırmış olduğumu söyleyip sakinleştirici kullanıp kullanmadığımı soruyorlar. Oysa tuhaf olan sadece ben değilim. Bence toplum olarak ateş elementimiz eksik. Eksik olmasa bu kadar olaya bu kadar tepkisiz kalır mıydık? Hafta içi işten eve geldiğimde Ekrem İmamoğlu'na siyasi yasak getirildiğini öğrendim ve çöktüm. Resmen yıkıldım. İnsanın elinden gözünün içine baka baka hakları alınıyordu, bizi daha ne kara günler bekliyordu acaba? Bir iki saat sonra, sosyal medyanın, TV nin etkisiyle halay çekecek hale geldim. Biz kazanmıştık(!) :) Hala anlayamıyorum, siyasi yasak kararına niye sevindik ki biz? Oysa öfkelenmeliydik, bir şeyler yapmalıydık.Gerçekten çok tuhaf.. 2023'e girerken kendim için ve ülkemin sağ duyulu insanları için bir tutam ateş diliyorum. Enerjiye ihtiyacımız olacak gibi..
Hemde ne çok enerjiye ihtiyacımız olacak....
YanıtlaSilSiz de vardır:) sonuçta dövüşürken hanımefendi değilsiniz:) biraz da ben öyle olsam:))
Silayol sekizinci yokoluş neee? :)
YanıtlaSilEdenin Nuh tufanıdır, dinazorlardir, işte dünyada hayat yedi kere bitip başlamış diyorlar. Şimdi sekizinci yok oluşun esiğindeymisiz.:(
SilHer şeyi kanıksamışız, başımıza ne gelirse razıyız gibi:(
YanıtlaSilSüleyman Demirel'in meşhur bir lâfı vardı. "Suyu sıkıştıramazsınız." Gündem o kadar sıkıştı, adaletsizlikler o kadar çığırından çıktı ki bu su kaçınılmaz olarak patlayacak. Umarım o sel sadece zalimleri önüne katıp süpürür. Ateşimizi içimizde tutmak zorundayız kısa bir süre daha.
YanıtlaSilProvakasyonlara gelinirse olağanüstü hal ilan edilip seçme seçilme hakkımız elimizden alınabilir, onun için sakin olmak gerek. nasıl bir denklemdir anlamıyorum sussan kaybediyorsun, tepki göstersen kaybediyorsun. ama çok zaman kalmadı. umarım dediğiniz gibi sıkışıp patlayacak su zalimleri götürür..
Sil